“.. Amerika’nın ilk siyahi, kadın ve Asya kökenli Başkan Yardımcısı olan Kamala Harris büyük bir değişimin öncüsü oldu..”
Sabancı Üniversitesi ve Avrupa Birliği Komisyonu’nun ortaklığı ile 2.si düzenlenen “Gearing Roles” konferansı kovid-19 sebebiyle online olarak Zoom ve Youtube üzerinden canlı olarak yapıldı. Konferans Avrupa ve Amerika’nın seçkin üniversitelerinden yirminin üzerinde katılımcı ile gerçekleştirilirken cinsiyet rolleri ve toplumsal eşitsizlik üzerine yapılan çalışmalar, sorunlar ve çözümler üzerine önemli bir tecrübe paylaşımına sahne oldu.
9 Kasım’daki programın ilk gününün konuşmacısı “Kurumları Dönüştürmek için Liderlik Yapmak” konusu ile Perdue Üniversitesi’nden Mangala Subramaniam’dı. Kendi tecrübelerini ve kurumu ile yaptığı çalışmaları paylaşan Subramaniam iş yerinde kadın erkek rollerinin, kadınların iş yerinde yaşadığı problemlerin altını çizdi. Konuşmasından dikkat çekici noktalar; kadınların rutin ve kol kası gerektiren iş gücünden dışlanmasıydı, diğer yandan entelektüel iş gücü piyasasında daha çok kabul görse bile kariyer yaparken yönetici pozisyonlarında sistematik olarak dışlanması üzerine kendi tecrübesini de dahil ederek yaptığı ilham verici konuşmaydı.
Konuşmanın sonunda eski bir Sabancı Üniversitesi Başkanı olan Ayşe Kadıoğlu yaptığı katkıda, otoriter devletlerin toplumsal alanda kadınlara biçmeye çalıştığı toplumsal rollerin ve klasik aile olarak oluşturulan siyasi diskurun kadını birey olarak tanımlamaktan uzaklaştırdığını belirtti.
Programın 2. gününde ise farklı konularda uzmanlaşmış uzmanlar ile 5 farklı oturum gerçekleştirildi. Programın en önemli noktalarından biri 2.gün gerçekleştirilen ve konferansın sivil toplumdan kadın liderler ile buluştuğu oturumdu. Toplumsal alanda kadınların yaşadıkları zorlukları siyasetin özel hayata dahil olma ve onu şekillendirme çabası üzerine önemli değerlendirmeler yapıldı. YUKADER adına konuşan ve aynı zamanda kurucusu olan Hatice Temir’in hayat hikayesi, Hakkari ve Türkiye’nin genel anlamda Doğu Sorunu üzerine yaptığı tespitler çok çarpıcıydı. Kendisi zor şartlar altında ailesinden gizleyerek eğitim alması ve eğitimini tamamladıktan sonra doğduğu topraklara dönüp orada eğitim alamayan genç kız çocukları için çaba göstermesi takdire şayan bir çalışma.
Programın 2. gününün devamında ise çeşitli üniversitelerden akademisyenler farklı bakış açıları ile toplumsal cinsiyet rollerini değerlendirdi. Toplumda bu rollerin değişmesine karşılık olarak oluşan direnç değerlendirildi. Bu duruma karşı olası uzlaşı yolları ve çözümler üzerine tartışıldı. Bu sorunlar ile farklı kurum, ülke ve seviyelerde yüzleşen insanlardan fikirler karşılaştırıldı. Toplantıda sunulan dikkat çekici çözümlerden biri olarak erkeklerin bu eşit haklar mücadelesindeki katkısının genişletilmesi idi. Patriyarki üzerinden toplumun sıkıştırılmaya çalışıldığı dar alandan her aklı başında erkeğin rahatsız olması ve bu harekete destek vermesi gerektiği düşüncesi bugün ki toplumsal sorunlarımızın çözümü olacaktır.
“…Akademi kendi iş pazarı içide kadın ve erkeğin en dengeli dağıldığı iş kolu olsa da bu alanda da erkek egemen bir yöneticiliğin olduğunu söylemek mümkün…”
Katılımcıların pek çoğu kadın akademisyenler ve kendi iş tecrübelerinden, uğradıkları haksızlıklardan ve güncel bir örnek olarak Covid-19 sürecinde yaşadıkları asimetrik iş süreçlerinden oluşan geniş bir yelpazede kendi tecrübelerini aktardılar. Özellikle, kadınların entelektüel bir iş pazarında üretken olmaları için gereken zamanın onlara tanınmadığı ev ve aile hayatlarının bu süreci baltalayabildiğine değindiler.
Gearing Roles-SU Gender programı Avrupa Birliği komisyonu tarafından 4 yıllık bir proje olarak tasarlanan bir çalışmanın 2. konferansı idi. İlk konferans 2019 senesinde Lizbon’da gerçekleştirildi ve önümüzdeki sene konferansın Estonya’da gerçekleştirilmesi planlanıyor. Covid-19 sebebiyle online olarak gerçekleştirilmesine rağmen araştırmacıların cinsiyet rolleri, liderlik ve bunun bağlamın akademideki karşılığını bilgilendirici ve ilham verici bir şekilde dinleyiciler ile paylaştılar.
Kadınları ve diğer tüm “ötekileri” dışlayarak bugüne kadar gelen insanlığın bundan sonra böyle bir lüksü yok. Toplumun her paydaşının fikri ve vicdanı hür bir biçimde katkıda bulunabilmesi sadece dezavantajlı topluluklar için değil kendini ayrıcalıklı görenler için de çok önemli.