23 Ekim tarihinde Netflix platformunda yayına giren The Queen’s Gambit isimli mini dizi beklentilerin üstünde bir izlenme ile üst sıralara demir attı.
Başrolde yetişkin Beth Harmon karakterini canlandıran ve tam bir anime manga karakter duygusu veren Anya Taylor-Joy’un oynadığı dizi, annesinin yaptığı bir otomobil kazası sonrasında öksüz kalan çocuk yaştaki Beth Harmon’un kızlar için işletilen bir öksüzler evi ve yatılı okula gidişi, orada okulun eğitim politikası nedeniyle ilaç bağımlısı olması, kendine ve çevreye yabancılaşması ve bir çıkış yolu ararken tesadüfen yazı tahtası silgilerini temizlemek için gittiği bodrum katında okulun hademesinin kendi kendine oynadığı satranç tahtasıyla tanışması ile başlar tüm hikaye.
Yapım, Walter Tevis’in 1983 yılında kaleme aldığı aynı isimli kitabına dayanıyor. 2019 yılına kadar bu romanın hakları film yapılmak için bir çok defa satın alınmış sonra projeler çeşitli nedenlerle rafa kalkmış ve en son Netflix bu projeye el atmış.
Gary Kasparov Oyun Tasarımında Rol Aldı
Dizide dünyaca ünlü şampiyon ve Uluslararası Grandmaster Gary Kasparov’un satranç hamlelerinin danışmanlığını, yine başka bir satranç antrenörü Bruce Pandofinin de bir nevi satranç hamleleri ve oyuncuların koreografisini yaptığını biliyoruz, her ikisi de oyunları seyredenlerin ve oyuncuların yüz ifadelerinden takip edilecek psikolojik ve görsel bir şölen hazırlama konusunda büyük bir rol oynamışlar.
Karakter Beth Harmon çocukken inatla okul hademesini ikna edip satrancı beklenenin üstünde bir hızla ve yetenekle öğrenir, kullandığı sakinleştiricileri bir nevi başka bir dünyanın anahtarı olarak kullanıp normalde tüm satranç oyuncularının yaptığı oyunun hamlelerinde ileriyi görmek için girdiği bu dünyada tüm oyunu zihninden çeşitli versiyonlarıyla oynayabildiği bir seviyeye ulaşır, daha sonra önce bölge, sonra eyalet sonra da Amerika şampiyonu olup gözünü dünyanın en iyileri olarak geçen Rus satranç dehalarına diken Beth Harmon bu serüvende bir yandan da yatılı okuldan evlat edinilerek bir çiftin yanına gider ve kısa süre sonra sadece evin hanımıyla yaşamına devam eder, evin hanımı Beth’in satranç konusundaki dehasını ve bu yola para kazanabileceğini görünce annelik işinin yanına menajerliği de ekleyerek Beth’i ulusal ve uluslararası tüm turnuvalara katılma konusunda teşvik eder.
Yapımın görselliği de en az senaryo kadar etkileyici. Yüksek bütçeli dekor ve kostümün kullanıldığı yapımın görüntü tasarımcısı Uli Hanisch. Dizinin geçtiği 60’lı yılların modasını, müthiş bir kurguyla birbirinden renkli, mekanlar, kıyafetler, aksesuarlar, müzikler kısaca ambiyans üzerinden ifade etmeyi müthiş başarıyor.
Ayrıca her sahnenin ve olay örgüsünün birbiriyle karışmasını önlemek için benzersiz görsel kodlamalar geliştirirken, görüntü yönetmeni Steven Meizler de oyun çekimlerinde sıra dışı açılar geliştiriyor. Taşların tahtada çıkardığı sesler müzikal bir kompozisyon içinde özel olarak aranje ediliyor. Neredeyse klasik bir müzik eserinin müzikal matematiğini oluşturan bir tempoyu olaylar arasında da görmek mümkün. Hiçbir olayın ayak izi, bir diğerinin önüne geçmiyor, çelmelemiyor, diğerinin değerini azaltmıyor. Bu çok planlı akış ilginç bir dinamizmi de beraberinde getiriyor ve gerilim filmlerini seven izleyiciyi bile en gergin sinir uçarından yakalayıp oyunun içine çekiyor.
Queen satrançta vezir anlamına geliyor. Gambit ise bir taşın stratejik olarak bir hamle uğruna feda edilmesi demek. Dizi erkek egemen bir spor olan satrancın stratejik örgüsünden yola çıkarak bir kadını merkeze oturtmuş. Aslında yapımda feminist eleştiri bir dip akıntısı olarak seyrediyor. Mesela kadın karakterlerin birçoğu erkekler tarafından mağdur ediliyor. Erkeklerin olduğu bir satranç turnuvasına kadının katılabilir duruma gelmesi için uğraş vermesi gerekiyor ki bu da fırsat eşitsizliğini gösteriyor. Aynı şekilde kadın karşısında yenilen erkeğin kibri de dikkat çekiyor.
Son olarak oyuncu seçimleri için de diziyi açık ara götüren başrol oyuncusu Anya Taylor-Joy’a değinmekte yarar var. The Witch, Split, Glass gibi filmler ile Peaky Blinders dizisinden tanıdığımız Taylor’un ilk büyük rol deneyimi. Köpeğini gezdirirken Kate Moss’un menajeri Sarah Doukas tarafından keşfedilen oyuncu kendine özgü havasıyla yapımın geçtiği 60’lı yılların ruhuna adeta üflüyor. Başka bir gezegenden gelmiş havası, oynarken oynamaması “bir satranç dehası” olarak çok spesifik bir karakteri “kendiliğinden” giyinmesini sağlamış. Kısaca yapımın lezzetinde Taylor’un yeteneğinin izi büyük.