Twitter ile aşina olmam on yıldan fazla bir süre önce başladı. Yıllardan 2008’di, San Francisco’da yaşıyordum ve eski sevgilim New York’tan gelmişti. Uygulamayı nasıl övdüğünü helen hatırlıyorum. Nasıl iletişim kurabileceğimizden, sesimizi dünyaya nasıl duyurabileceğimize kadar her şeyden bahsediyordu. Onun böyle bir şeyi bilmesi ve benim bilmemem bana utanç verici geliyordu. Ama nedense birkaç ay sonra o hesabını sildi, benimki kaldı.
Yıllara dayanan Twitter tecrübem zor ve toksikti. Belirli taciz ve linçlere maruz kaldım, aşırı profesyonel geçen zamanlarım oldu ve eğlenceli zamanlarım da vardı. Kısacası karmakarışıktı. Donald Trump başkanlığı dönemi boyunca Twitter resmen kaosun beşiği olmuştu ve hesabımı silmenin ve haber almanın başka yollarını denemenin nasıl olacağını merak ettim. Patronlarımın çoğu orada çok fazla zaman geçirmenin sağlıksız olduğuna karar verdiğinde “iş için” Twitter’da bulunmam gerektiği fikrini sürdürmek gittikçe daha zor görünüyordu. Sonra koronavirüs geldi ve tüm dünya, gazeteci Karen K. Ho tarafından 2020’de çoğunlukla hayret uyandıran haberlerin aşırı kontrolünü tanımlamak için söylenen bir kelime olan doomscrolling (kötü haberlere bağımlılık) etkisinin bağımlısı oldu.
Bu terimin kimse bana açıklamadan ne demek olduğunu bilmemden resmen nefret ediyorum. Bu, Twitter’da vaktimin çoğunu geçirdiğimin işareti ne yazık ki. Üzülmemin sebebi, bunun ruh sağlığı için iyi olmadığı, yatmadan önce okunacak şeyler olmadığı ve Nazivari kişi ile yaklaşımlardan uzak durmamız için iyi olmadığı gerçekleri aslında. Kendinizden nefret etmek tweetlerin yüzde 80’inin alt metni ise, Twitter’daki aktiflik sürenizi kontrol etmeniz gerekiyor demektir.
Ne olursa olsun, yine de, bu korkunç yıl boyunca, Twitter’a bakmak, beklenmedik bir şekilde keyifli hissettirdi. Hatta güven verici.
Bir taraftan keyifli çünkü insanlar yaptıkları eğlenceli TikTok’ları Twitter’a koyuyorlar, ve bizler de görüp eğlenebiliyoruz. Dahası Twitter, diğer sitelerden daha güven verici çünkü kişilik kimliğiniz ne olursa olsun orada sizi kabul edecek insanlar her zaman var. Facebook gibi demode ya da Instagram gibi gösteriş dünyası değil, en azından. Twitter, diğerlerinin aksine, dış dünyaya açılan ama yanlış biçimlendirilmiş gerçek bir anten. Ara sıra da olsa, 2020’de Twitter ile gülmedik mi?
Belki de Twitter, üzücü bir acı ve saçmalıkla geçen bir yıl için doğru platformdu. Çünkü kıyamet kopsa bile espri ve goygoy yapabilecek bir kitle mevcut. Ama beraber güldüğümüz gibi beraber de üzülüyoruz. Twitter insanların mutsuz olduğu bir yerse, o zaman en azından birlikte mutsuz olabileceğimiz bir yer.
Son birkaç hafta içinde, virüs yayıldıkça, sessizlik evimin içine tekrar sinmeye başladı. Ama Twitter, yine değişmiyor: İnsanlar hâlâ birbirlerine bağırıyor, seçim hukuku uzmanı, büyük satranç ustası, medya analisti veya ortaçağ tarihi profesörü veya o an için ne düşünüyorsa onu üstleniyorlar. Naziler ve botlar tweet atmaya devam ediyor. Bu kargaşanın içinde sitede olanları salak atfedip sonra da kendi Twitter hesabımın varlığını hatırlayıp sonsuz bir kısır döngü içine girdiğim oluyor.
Ama sanırım, bilgi kirliliğinin arttığı bu çağda doomscrolling’den kaçışın mümkün olduğunu düşünmüyorum. Sonuç olarak durum belli: Twitter’a bayılsak da arada nefret edebiliyoruz.
Kaynak: https://www.thecut.com/2020/12/turns-out-its-pretty-good-doomscrolling.html